Mitoloji & Efsaneler Tarih

Babil Yaratılış Mitolojisi: Enuma Eliş

0
Lütfen giriş yap veya kayıt ol bunu yapmak için.

Babil İmparatorluğu, Antik Mezopotamya’nın en güçlü devletlerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Haliyle bu kadar büyük bir imparatorluk olması Mezopotamya’da yaşamış olan birçok toplumu ve kültürlerini etkisi altına almıştır. Günümüze ulaşan toplumların ve dinlerin üzerinde hâlâ etkilerinin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Babil’in yedi tabletten oluşan bu yaratılış mitolojisi, tarihteki ilk (MÖ 600-650) toplu şekilde yazılmış destandır. Aslında Babillilerin bu destanı yazma amacı kendi tanrılarını, o dönemdeki diğer toplumların tanrılarından daha üstün göstermek ve tek tanrı sıfatını yakıştırarak Marduk’u en üst mertebeye taşımaktır.

Tiamat ve Apsu

Başlangıçta sadece Tanrı Apsu (tatlı su) ve Tanrıça Tiamat (tuzlu su) var. Zamanla bu ikisi bir arada akarlar ve birbirlerine karışırlar. Birbirlerine karışmalarıyla Mummu doğar. Mummu ise Lahmu ve Lahamu’yu yaratır ve onlardan da Anşar ve Kişar doğar. Anşar ile Kişar ise Gökyüzünün Efendisi Anu ve Yeryüzünün Efendisi Ea’nın ebeveynleri olurlar. Ea güç, bilgelik ve sihir (Burada bahsedilen sihrin, ozanlık olduğu söylenir.) konusunda geri kalan herkesten çok daha ileri bir seviyededir.

Apsu ve Tiamat’tan doğan bu genç tanrılar, bir arada uzunca bir süre çok keyifli vakitler geçirirler fakat o kadar gürültücü ve pervasızlardır ki bu durum Tiamat’ı rahatsız etmeye başlar. Onlara nasıl yaklaşması gerektiğini bilemez ve Apsu’ya giderek onlarla konuşmasını ister fakat genç tanrılar Apsu’yu dikkate almazlar. Bunun üzerine Apsu, Tiamat ve Mummu sorunu çözmek için bir araya gelirler ve Apsu şöyle konuşur: “Tanrıların davranışlarına tahammül  edemiyorum! Gece ve gündüz hiç durmadan yaygara yapıyorlar ve hiç uyuyamıyorum. Umutsuzca, huzura ve sessizliğe ihtiyacım var. Eğer benim ricalarımı dinlemezlerse gürültülerini yapabileceğim tek şekilde, yani onları yok ederek durduracağım!”

Tiamat, kocasının bu sözlerine öfkelenerek yanıt verir: “Apsu neler hissettiğini çok iyi anlıyorum. Biliyorsun ben de aynı sorundan yakınmıştım ama yine de senin çözümün çok zalimce. Kendi yarattığımız çocukları mı yok edeceğiz? Davranışları çok kaba ve oyunları çok can sıkıcı ama yine de anlayışlı olmayı denemeliyiz.” Fakat Mummu, bu konuda Apsu’yu destekler ve Tiamat’ın bu konudaki fikirlerini dikkate almamasını söyler. “Planınızı uygulayın ve otoritenize karşı geldikleri için tanrıları yok edin, gece ve gündüz emirlenize karşı itaatsizlik ediyorlar ve davranışları sizde huzur bırakmıyor.” diyerek babasını gazlar.

Apsu, Mummu’dan da aldığı gazla tanrıları yok etmeye karar verir fakat kısa sürede genç tanrılar bunu öğrenir. Haberi ilk duyduklarında ağlarlar ama kaderlerine karşı gelemeyeceklerini anladıklarında umutsuzlukla susar zavallı genç tanrıcıklar. Ancak tanrıların en hünerlisi ve en zekisi olan Ea, Apsu ve Mummu’nun planlarını durdurmanın bir yolunu bulur. Önce tanrıları koruyacak büyülü bir daire oluşturur. Sonra Apsu’nun üzerine onu derin sularında, derin bir uykuya daldıracak bir örtü örter, Tiamatı ise güçsüz bırakacak bir büyü okur ve Apsu’yu zincirlerle bağlar. Başındaki taç ile ışık halkasını alır ve kendi başına yerleştirir. Krallık sembollerini alarak krallığını ilan eden Ea, sonra dedelerin dedesi Apsu’yu öldürür. Mummu denilen kardeş düşmanını da burnunun içinden geçirilmiş bir iple her istediği yere götürecek şekilde bağlar.

Çifte Tanrı Marduk

Düşmanlarının üstesinden gelen Ea, Apsu’nun ve onun emrindeki tatlı suların üzerine çöker. Suların derinliklerine karısı Damkina ile yerleşir ve nihayet bütün tanrıların en yeteneklisi, en güçlüsü olan Marduk doğar. Ea, oğlunu gördüğünde yüreği memnuniyet ile dolar çünkü onun yüzünde doğuştan bir hükümdar görüntüsü vardır. Marduk’u bütün tanrıçaların sütüyle beslerler ve onu korkunç bir görüntüye büründürüp Marduk’u diğer tüm tanrılardan güçlü olacak şekilde çifte tanrı yaparlar.

Marduk’un suratında her şeyi görmesini sağlayan, ışıklar saçan dört gözü ve her şeyi işitmesini sağlayan dört geniş kulağı vardır ve ne zaman ağzını açsa, ağzından ateşler saçar. Başındaki on tane ışık halesi öyle parıldar ki görenlerin yüreğini dehşet ve huşu ile doldururdu.

Herkes huzur içinde yaşarken Anu rahat durmayarak kuzey, güney, doğu ve batı rüzgarlarını yaratarak Tiamat’ın yaşadığı suları karıştırmaya başlar. Tiamat’ın beraber yaşadığı diğer varlıklar huzursuzluk içinde acı çekince kalpleri tanrılara karşı kötülük ve nefret ile dolar. Bunun üzerine soluğu Tiamat’ın yanında alan Kingu, Tiamat’ı tanrılara karşı kışkırtmaya başlayıp ona “Ea ve ona yardım eden tanrılar kocan Apsu’yu öldürürken sen onlara bunu yapmaları için izin verdin. Şimdi Anu, bize huzur vermeyen ve uyku uyutmayan bu rüzgarları gönderdi ve sen yine buna izin veriyorsun.” gibi sözler söyler ve Apsu ile Mummu’nun intikamını almaya ikna eder.

Gaza gelen Tiamat, on bir canavarlı  bir ordu kurar, başına uşağı Kingu’yu kumandan olarak yerleştirir ve topluluktaki bütün yaratıklara öğüt verebilmesi için Kingu’nun üzerine bir büyü yapar. Korkusuz canavarlarını etrafında toplar, kendi soyundan olan genç tanrıları bertaraf etmek için yola çıkar. Bunun haberini alan Ea, babası Anşar’ın yanına giderek onu uyarır. Anşar ise deyim yerindeyse üç buçuk atar ve “Apsu’yu öldürdün, şimdi ise Tiamat’ı durdurmak zorundasın.” diyerek bütün işi Ea’ya yükleyerek Tiamat’a karşı durmaya yollar. Babasının öğüdünü dinleyen Ea, yaklaşan ordunun karşısına çıkar fakat ordunun korkunç heybetini görünce kalbi korku ile dolar, arkasına bile bakmadan kaçar. Korkaklığından utanarak tekrar Anşar’ın yanına gider ve “Tiamat’ın yenilmez yılanları ve canavarları benden çok daha güçlüler! Büyülerim onların üzerinde etkisiz!” diye bağırır. Bunun üzerine Anşar, bu sefer de bir takım afilli sözlerle Anu’yu gazlar ve Tiamat’ın ordusunu durdurmaya gönderir. Fakat sonuç değişmez, Anu da orduyu gördüğünde cesareti kırılır ve geri döner. Bunun üzerine keder ve umutsuzluk çöker üzerlerine.

Anşar gönderecek bir kişi daha bulur ve sevinçle bağırır: “Ea, oğlunu getir. Kahraman Marduk, Tiamat’ı yenecektir. O çok güçlüdür.”

Tanrıların Tanrısı Marduk!

Marduk, Tiamat’a karşı savaşmayı bir şart ile kabul eder ve şöyle söyler: “Eğer gerçekten intikamcınız olarak Tiamat’ı yenecek ve yaşamlarınızı kurtaracaksam kaderimi üstün kılacak bir meclis toplayın benim için!” Tanrılar bunu hemen kabul eder ve bir ziyafet düzenler. Ziyafet boyu tanrılar Marduk’a övgüler yağdırır ve onu yüceltir. Onun için şanına yaraşır bir taht inşa ederler. Daha sonrasında onun tanrıların tanrısı olmayı hakettiğini kanıtlayacak bir test yaparak ona bir kıyafet verip önce yok etmesini, sonra tekrar ortaya çıkartmasını isterler. Bu isteklerini yerine getiren Marduk’a, Tiamat’a karşı savaşması için en güçlü silahlarını verirler. Marduk da kendine bir yay yapar, ona bir ok takar ve omzuna asar. Tiamat’ı yakalamak için yanına bir ağ alır, vücudunu yakıcı ateşlerle doldurur ve önüne yıldırımlar koyar. Sonra Tiamat’ın etrafına, kaçamaması için dört farklı yönde rüzgar koyup yedi güçlü rüzgarı Tuzlu Suların Efendisi olan Tiamat’ın içini karıştırmak için gönderir.

Yenilmez fırtına arabasını dört canavar yabanıl hayvan çekiyor, görenlerin yüreği dehşetle doluyordu. Kingu, Marduk’u gördüğünde onun saçtığı ışığa karşı koyamaz ve yenik düşer. Marduk en güçlü silahı olan yağmur fırtınasını eline alır, kaldırır ve Tiamat’a neden böyle kötü bir savaş başlattığını sorar. Kingu’ya hak etmediği bir rütbe bağışladığını söyler ve böylesine bir ordusu olsa bile yine de kendisiyle teke tek dövüşmesini ister. Tiamat, öfkeyle titrer ve en  güçlü büyülerini saçarak bağırır. Marduk, Tiamat’ı etkisiz hale getirmek için ağını fırlatır. Tiamat, Marduk’u yakıp yok etmek için ağzını açtığında Marduk, ağzını kapatamaması için bir çeşit rüzgar yollar. Diğer rüzgarlarla da Tiamat’ın vücudunu iyice genişletip açar ve yayı ile Tiamat’ı vurur. Ok midesi ile kalbini deler ve Tiamat’ı öldürür. Tiamat’ın yanında yer alanlar kaçmak ister fakat Marduk buna izin vermez. Tiamat’ın yanında yer alan on bir canavarı zincirlere vurur ve vücutlarını ezer, hain tanrıları ise zindanlarda tutsak eder.

Dünya’nın Yaratılışı

Marduk, asasıyla Tiamat’ın kafatasını ezer, kan damarlarını parçalar ve vücudunu ikiye böler. Vücudunun yarısıyla yeryüzünü, diğer yarısıyla ise gökyüzünü yaratır. Büyük tanrılar için gökyüzünde konaklar yaratır. Yılı, ayları ve günleri belirtmesi için ise güneşi, yıldızları ve ayı yaratır. Doğuda ve batıda güneşin girip çıkabilmesi için kapılar inşa eder. Tiamat’ın, Kingu’ya verdiği evrenin kaderini belirleyen kader tabletini alır ve kendi boynuna asar. Daha sonrasında da Kingu’nun şahdamarını keserek kanını yeryüzüne akıtıp bu kan ile kendilerine tapmaları için insanları yaratır. Bu savaşı kazanmasında sonra var olan bütün tanrılar Marduk’u “Tanrıların ve Evrenin Efendisi” ilan ederler.

Evet sevgili okur, Enuma Eliş’e göre evren ve insanlık bu şekilde var oluyor. Kingu gibi ne idüğü belirsiz, kıskanç ve fesat bir yaratığın kanından geliyoruz ve tek yaratılış amacımız tanrıların tanrısı Marduk’a biat etmek! Biraz üzücü olsa da unutmayalım ki bu sadece insan eliyle yazılmış bir kültür mirasıdır. Babillilere bu destanı, çivilerle kil tablete yazan ellerine kurban olayım diyor ve bu yazıyı burada noktalıyorum.

 

 

Cadılar Bayramı Nasıl Ortaya Çıktı?
KARE TEKERLİ BİSİKLET TASARIM

Reactions

0
0
0
0
0
0
Zaten bu yazı için tepki gösterdi.

Tepkiler

Henüz beğenen olmadı.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir