Din

Peygamberin uyarıldığı ayet. No: 3

0
Lütfen giriş yap veya kayıt ol bunu yapmak için.

Tebük Seferinde Münafıklara İzin Vermesi

Hz. Muhammed (asm), İslam devletinin temelini sağlam esaslara, ilahi nizama oturttuktan sonra İslam’ın üstünlüğünü Arap Yarımadasının önemli bir kısmında kabul ettirmiş, İslam’ın sesini yarımadanın dışına ulaştırmaya başlamıştı. Mekke’nin fethi, Huneyn savaşı, Taif kuşatması artık İslam’ın karşısında durabilecek bir güç ve cesaretin Yarımadada kalmadığını ispatlamış ve bunun kesin hatlarını ortaya koymuştu. Birçok kabileler zekat verirken, bazıları da İslam’a girmeyip onun hakimiyeti altına girerek haraç vermeyi kabullenmişlerdi. Böylece yavaş yavaş ekonomik güç de oluşuyor ve devlet maliyesi teşekkül ediyordu.

İşte bu sıralarda Arap ülkeleriyle birçok yönden ilgisi bulunan ve yarımadayı kendi pazarı haline getiren Bizanslılar, yeni kurulan İslam devletine karşı ciddi tedbirler almayı düşünme ihtiyacını duymuştu. Büyüyen İslam’ı yok etmeyi, hiç değilse güçsüz ve etkisiz hale sokmayı planlamışlardı. Suriye’den Medine’ye gelen Nabatî tüccarların Herakleios’un Medine’ye saldırmak için hazırlık yaptığını ve Lahm, Cüzam, Gassan, Amile gibi Hristiyan Arap kabilelerinin Bizanslılara katıldığını, öncü birliklerinin Arap çölü sınırındaki Belka’ya ulaştığını haber vermesi üzerine, Hz. Peygamber (asm) Tebük Gazvesi’ne hazırlanmaya başladı. (Vakidi, Megazi, 1/990; İbn Sad, Tabakat, 2/165)

Kısa zamanda durumu öğrenen Hz. Muhammed (asm), düşmanı yine onun topraklarında veya sınırında karşılamayı ve böylece İslam’ın yenilmez bir kudret, aşılmaz bir set olduğunu göstermek istedi. Allah’ın emri inince savaş hazırlığına başladı.

Rivayetlerden anlaşıldığına göre münafıklardan bazıları bu savaşa katılırken, bazıları da özür beyan edip katılmadılar. Diğer bedevi Arapların durumu da böyleydi. Samimi olanlara gelince üç kişi dışında özürsüz olarak güç yetirdiği halde katılmayan olmadı.

Bazı rivayetlerin belirttiğine göre münafıklardan, hastalıklı kalp taşıyanlardan savaşa katılmayarak yalan özürlerini beyan edip, Resulullah’ın kendilerine izin verdiği kişilerin sayısı 80 civarındaydı. Resulullah bu izni verince şu ayetler nazil oldu:

“Allah seni affetsin; doğrular sana belli olup, yalancıları bilmeden önce, niçin onlara izin verdin? Allah’a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla, canlarıyla savaşmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler. Allah sakınanları bilir. Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp şüphelerinde bocalayan kimseler senden izin isterler. Eğer savaşa çıkmak isteselerdi bir hazırlık yaparlardı. Ama Allah davranışlarını beğenmedi de onları alıkoydu. ‘Acizlerle beraber oturun.’ denildi. Aranızda savaşa çıkmış olsalardı, ancak sizi bozmağa çalışırlar ve fitneye düşürmek için aranıza sokulurlardı. İçinizde onlara kulak verenler var. Allah kendilerine yazık edenleri bilir. And olsun ki, daha önce de fitne koparmak istemişlerdi. Sana karşı birtakım işler çeviriyorlardı, sonunda onlar istemedikleri halde hak ortaya çıktı, Allah’ın emri üstün geldi.” (Tevbe, 9/43-48)

Bu ayetlerde Allah, yumuşak bir üslup ile Resulullah’a (asm) sitem etmektedir. Ancak Allah, Resulullah’ın bu olayda daha uygun olan hareketi yapmamasından dolayı ona sitem etmeden önce, onun bu davranışını affettiğini bildirmektedir ki bu da Resulullah için bir lütuftur. (bk. Taberi, ilgili ayetlerin tefsiri)

Fahreddin Razi, Allah’ın, “Hay Allah affedesice…” mealindeki ayetinin şöyle yorumlanmasını daha uygun bulur:

“Bu, Allah’ın, Hz. Peygamber’i iyice tazim edip yücelttiğine delalet eder. Bu tıpkı, bir adamın, kendisi nezdinde çok kıymetli olan birisine, ‘Hay Allah affedesice, benim şu işimi nasıl yaptın? Allah senden razı olsun; benim bu sözüme karşılık senin cevabın nedir? Allah sana afiyet versin, sen benim kadrimi bilemedin!’ demesi gibidir. Bundan dolayı, bu kimsenin bu sözünden maksadı, o kimseyi iyice yüceltmekten başka bir şey değildir.”

Razi son olarak Allah’ın, “Neden onlara izin verdin?” ifadesi, daha evla ve daha mükemmel olanın yapılmaması manasına hamledilebileceğini söyler.” (bk. Razi, ilgili ayetlerin tefsiri)

Şurası da bilinen bir noktadır ki Hz. Peygamber (asm), Allah bildirmedikçe gayb ilminden haberdar olmadığından, onların bu gizli durumlarını bilemeyeceğinden dıştan söyledikleri sözlere itibar etmesi tabii idi. Fakat gayb ilmini kemaliyle bilen Allah, meselenin iç yüzünü bildiği için, onların yalanların üzerinden perdeyi kaldırdı. Böylelikle Hz. Peygamber (asm), ilahi vahiyle uyarılmış oldu ve ilahi bağışa eriştiği de kendisine bildirildi.

Günün anime önerisi: Baka to Test to Shoukanjuu
15.09.2023 Günlük Bülten...

Reactions

0
0
0
0
0
0
Zaten bu yazı için tepki gösterdi.

Tepkiler

Henüz beğenen olmadı.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir